Kategori: Hayat Bu İşte

  • Zorunlu Kalışlar ve Kendine Dönüş Çabası

    Hayat bazen kendi seçimlerimizden çok, başkalarının kararları ya da mecburiyetlerin gölgesinde şekilleniyor. Her şeyin kontrolümde olmadığı anlar çoğalınca, içimde bir sıkışma hissi beliriyor. Kendi tercihlerimle inşa etmek istediğim hayat, bir anda başkalarının kararlarının sonuçlarını taşımam gereken bir sahneye dönüşüyor.

    Bunlar benim seçmediğim yollar. Ama o yolların yorgunluğunu, sonucunu, hatta bazen yükünü taşımak zorunda kalıyorum. Bu his, zaman zaman beni aşağı çekiyor. Sanki ne yaparsam yapayım, kendi merkezime dönemeyecekmişim gibi… Oysa biliyorum ki, hayatta kalmak yetmez; yaşamak da gerekir.

    İşte bu yüzden, elimden geleni yapıyorum. Küçük de olsa her gün bir şeylere tutunmaya çalışıyorum. Yaşam sevincimi korumak, motivasyonumu diri tutmak için çabalıyorum. Çünkü en çok da kendime borçluyum: Kendime iyi bakmak, içimdeki sesi susturmamak…

    Bazen bu çaba yorucu oluyor, evet. Ama her “yeniden deneme” bir umut taşıyor içinde. Ve belki de gerçek özgürlük, kontrol edemediklerimize rağmen iç dünyamızı koruyabilmekte saklıdır.

    Yalnız değilsiniz…

    Herkes bir şeylerle uğraşıyor;

    Kimisi yüksek sesle konuşuyor,

    Kimisi sessizce içinde savaşıyor.

  • Gösterişli Hiçlik

    Bilmiyorum sana da oluyor mu ama ben artık dışarıda bir yerlere gitmek istemiyorum. Ne bir kafeye oturmak, ne de bir restoranda yemek yemek beni mutlu ediyor. Aksine, bir yere gittiğimde kendimi sıkışmış, yabancı ve hatta zaman zaman iğrenmiş hissediyorum.

    Yeni Türkiye’nin bu gösterişli yüzü.. ışıltılı tabakları, abartılmış hizmet anlayışı, sırf fotoğraf çekilsin diye tasarlanmış cafeleri ve restoranları beni çok yoruyor. Her şey fazla… Her şey sahte… Ve her şey, göstermek için var. Yemek yemek bir ihtiyaç olmaktan çıkmış, adeta bir vitrin yarışına dönüşmüş. Herkes bir şeyin peşinde ama o şeyin ne olduğunu kimse bilmiyor gibi. Belki de sadece “geride kalmama” duygusu… Belki de sırf paylaşmak zorunda hissettikleri bir “an” yaratma çabası.

    Ben artık bu oyunun bir parçası olmak istemiyorum. Dışarıda sosyalleşmek bir zorunluluk gibi sunuluyor. Evde kalmak, sakin olmak, kendinle kalmak neredeyse ayıplanan bir şey haline geldi. Herkes dışarıda, herkes meşgul, herkes “çok yoğun” ama kimse gerçekten iyi değil. Kimse gerçek değil.

    Bana göre yemek dediğin şeyin bir ruhu olmalı. İnsan içini ısıtan bir çorba gibi olmalı mesela; içinde samimiyet olmalı, paylaşım olmalı, doğal bir şey olmalı. Ama artık sadece “şekil” önemli. İnsan sıcaklığı değil, tabaktaki ışıltı konuşuluyor.

    Bu dünyada kendi yerimi arıyorum. Gösterişe tokum. Sadece gerçek olana ihtiyacım var. Belki daha az ama daha sahici, belki daha sade ama daha huzurlu…

    Sen de bazen böyle hissediyor musun?

  • Hayat

    Şimdi size herkesin söylediği, hayatla ilgili en basit tanımı yapacağım.

    “Hayat Bi’ Gün O da Bugün”

    Geçmişe dönüp baktığımda her anı bir kaygı ile hatırlıyorum.
    Okulda başarılı olayım, mutlu olduğum, iyi kazandığım bir işim olsun, annem ve babam sağlıkla uzun yıllar benimle olsun.. İnsan her şeyin tıkırında olmasını istiyor.

    10 yıl önceki halime dönüp bakıyorum..

    20’li yaşların ortalarında hayata bakış daha çoşkulu, tüm hücreler cahil cesaretiyle donanmış, “her şeyi yapabilirim” yeaa diye düşünüyorsun ama her şeyiii imkansız yok gibi bünyede… Hah, bu sırada o kaygılar giriyor damarlara ve size hiçbir şey yaptırmıyor. Ufak ufak konfor alanı yaratıyorsun, her şey kontrolüm altında, güven içinde yaşayayım ya diyorsun. Sonra bir bakıyorsun, 10 yıl geçmiş; o gözü kara kara yapacağım, edeceğim dediğin hiçbir şeyi yapamamışsın…

    Hala geç değil ya, ben bunu 30’larda fark ettim. Yeniden atıyoruz adımları işte… Şimdi öyle gözü kara yaparım ederim yok; huzuru stabil kılalım hayatta yeter Türkiye’de yaşıyoruz, biliyorsunuz, pek çaba gerektiren bir konu..