2018 Kışında yaptığım 8 günlük Kuzey İtalya gezisi hâlâ aklımda… Hem şehirlerin ruhu, hem sokak lezzetleri, hem de İtalyan yaşam tarzı beni bambaşka bir dünyaya çekmişti. Bu yazıda sizlere o güzel rotayı paylaşmak istiyorum. Belki bir gün siz de bavulunuzu kapıp bu güzergâha çıkarsınız!
1–3. Gün: Bologna – Kırmızı Tuğlaların Şehri
İtalya’ya ayak bastığım ilk şehir Bologna oldu. Bence Kuzey İtalya’nın en underrated şehirlerinden biri. Şehir, kırmızı tuğlalı binalarıyla ve sonsuz sütunlu sokaklarıyla büyüleyici bir ambiyansa sahip. İlk gün şehri yürüyerek keşfettim: Piazza Maggiore, Neptün Çeşmesi ve meşhur İkiz Kuleler (Due Torri) beni hemen etkiledi.
Yemek demişken… Bologna’nın neden gastronomi başkenti olduğunu orada anladım. “tagliatelle al ragù” (bizim bildiğimiz bolonez sosun orijinali!) Buradan çıkıyor.
4.Gün: Floransa’ya Günübirlik Kaçamak
Bologna’dan trenle sadece 40 dakika uzaklıkta olan Floransa’ya bir günümü ayırdım. Tek kelimeyle: Sanatın kalbi!
Duomo, Ponte Vecchio, Uffizi Galerisi… Tabii hepsine bir günde yetişmek imkânsız ama şehir öyle güzel ki sokaklarda kaybolmak bile başlı başına bir deneyim. Havanın güzel olduğu bir günde Arno Nehri kıyısında yürümek terapi gibi.
5.Gün: Parma – Sessiz, Lezzetli ve Şık
Bologna’dan sonraki durağım Parma’ydı. Burada sadece 1 gece kaldım ama şehrin huzuru hâlâ aklımda.
Küçük ama zarif bir şehir. Sokakları çok sakin, insanı dinlendiriyor. Tabii ki buradayken “Parmesan” peyniri yemeden dönmek olmazdı. Kendi memleketinde çok başka.
6–7. Gün: Milano – Moda, Kalabalık ve Katedraller
Milano’ya ilk adım attığımda hemen o şehirli enerji çarptı. Daha modern, daha hızlı ama bir o kadar da etkileyici.
Duomo di Milano’nun önünde saatlerce oturabilirim. Terasına çıkıp şehri yukarıdan izlemek çok etkileyici. Galleria Vittorio Emanuele II’de vitrin gezmesi bile insanı mutlu ediyor. İkinci günümü Navigli bölgesine ayırdım, akşamları ayrı güzel oluyor. Kanal kenarında oturup bir “aperitivo” yapmak burada yapılması gerekenlerden.
8. Gün: Venedik – Masal Gibi Bir Final ve Renkli Adalar
Son durak Venedik’ti ve bu şehre 2 gece ayırdım. Şehre ayak bastığım an rüya gibi hissettirdi. Labirent gibi dar sokaklar, köprüler ve elbette gondollar…
San Marco Meydanı’nda bir kahve içmek, Rialto Köprüsü’nden şehre bakmak, gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel.
Venedik’te geçirdiğim günlerden birinde, meşhur Burano ve Murano adalarını ziyaret ettim. Burano, rengârenk evleriyle tam bir fotoğraf cenneti. Sokaklarda yürürken sanki kartpostallardan fırlamış gibiydi her şey. Murano ise cam işçiliğinin kalbi; adada cam atölyelerini gezip, nasıl cam sanatının yapıldığını görmek büyüleyiciydi. Bu iki ada, Venedik’in büyüsünü daha da artırıyor ve kesinlikle kaçırılmaması gereken deneyimler arasında.
Venedik, bu tatilin masal kapanışı oldu diyebilirim.
Bu Geziye Dair Küçük Notlar:
• Ulaşım için İtalya’da tren ağı gerçekten çok pratik ve dakik.
• Mayıs veya Eylül gibi sezon dışı zamanlar bence bu rota için ideal.(ben kasım ayında oradaydım venedik rüzgar açısından zorladı.)
• yürüyüşe uygun ayakkabılar şart! 😄
Bu rota bana hem şehir hayatını hem de sakinliği aynı tatilde yaşama fırsatı sundu. Şimdi geriye dönüp baktığımda, 8 günde ne kadar dolu dolu gezdiğimi fark ediyorum. Eğer Kuzey İtalya planı yapıyorsanız, bu rotayı kesinlikle öneririm!
Bir yanıt yazın